Hakiki Dostluk
28 Temmuz 2018 Cumartesi
Düşüncelerin Gücü
29 Şubat 2020 Cumartesi

Cezbedici Olanın Nasıl Üstesinden gelirim?

Cezbedici Olanın Nasıl Üstesinden gelirim?

Cevap:

Reddedemediğim çekici bir teklif. Yengemin bana verdiği Belçika çikolatası… Doktorum geçen hafta çikolatayı yasaklamasına rağmen… Saat 2’de yattıktan sonra sabah 5’te çalan saatin alarmı… İkilemler ve cezbedici şeyler hayatımızı sarar. Vermeli miyim, almalı mıyım, yapmalı mıyım veya önümde sallanan şeyi durdurmalı mıyım?

Sadece birkaç saat uyuduktan sonra erken kalkmayı örnek alalım. Bir çalışma günü ve işe gitmek bir saatten fazla zaman sürüyor. Olayı daha da güçleştiren dışarısının soğuk ve yağmurlu olması. Sıcacık yatağımda kalmanın cezbediciliğinde; bilmek ve istemek arasında şu içsel diyalog geçer:

  • İstek: ‘Offff. Alarmı erteliyorum. Biraz daha uykuya ihtiyacım var.’
  • Bilmek: ‘Kalk. İşe gitmeliyim.’
  • İstek: ‘Ama dışarısı çok soğuk. Yatak çok sıcak ve rahat.’
  • Bilmek: ‘Hadi, kalk tembel. Tekrar geç kalamam. İnsanları işten çıkarıyorlar. Sıradaki olma riskini alamazsın.’
  • İstek: ‘Sadece beş dakika daha’
  • Bilmek: ‘Hayır. En son beş dakika daha dediğimde, bir saat daha uyudum ve otobüsü kaçırdım.’
  • İstek: ‘Offffh. Tamam, kalktım.’

Mantık ve duygu arasındaki iç çatışmalar her cezbedici unsurda ortaya çıkar. İstememem gerektiğini veya sahip olamayacağımı bildiğim bir şeyi istiyorum. Aslında bilmek istemediğim bir şeyi biliyorum. İstemek ve bilmek birbiriyle çatışır ve her şeyi gerçekte olduğu gibi görmeme izin vermeyen bir huzursuzluk hissi üretir. Başka bir deyişle, yararın olduğu yerde ve de zararın olduğu yerde diyebiliriz.

Bunda iki zorluk vardır – ayırt etme gücü ve öz-disiplin gücü.

Ayırt etmek için yaşam anlayışımı ve onunla olan ilişkimi geliştirmem gerekir. Ben insan deneyiminden geçen ruhsal bir varlığım ve bu dünyada yaşamak için bana yardım eden ve aynı zamanda engeller de yaratan konular var. Amacım netse, o zaman amacımı yaşamak, neyi seçeceğim ve neyi yapıp yapmayacağım konusunda bana yardımcı olacaktır. Ben erken yaşlarda yaşamımın temel amacını keşfettiğim için şanslıyım. Derin hakikatleri keşfetmeye öylesine susamıştım ki onu şu şekilde tanımlayabiliyordum: Ben bu dünyanın nasıl işlediğine dair kuralları anlamak için ve nerede olursam olayım öğrendiklerimi başkalarıyla paylaşmak için bu hayattayım. Hatta logomu bile seçebilmiştim: Fırtınalı denizler üzerinde parlayan bir deniz feneri.

Bu kolay bir hayatım olmayacağı anlamına geliyordu. Deniz fenerleri genellikle gemi kazaları tehlikesinin olabileceği kayalık arazilerde yer alır, güvenli limanlarda olmazlar. Bu çok zorlu durumlarla yüzleşmek durumunda olduğum anlamına geliyordu. Her zaman olan şeyin arkasındaki anlamı anlayabildiğimi de söyleyemem.

Bir amaç hissine sahip olmak, görünüşte doğru olanla, gerçekten doğru olanı ayırt etmeme yardım etti. Bir mihenk taşı gibi işe yaradı. Cezbedici ve kolay olanın peşinden mi gitmeliyim, yoksa zor ama ödüllendiren ve öğretiyle dolu olanın mı?

Bu da benim kişisel disiplinime yardımcı olur. Latincede disiplin öğrenmek demekse, o zaman öz-disiplin kendime öğretmem gereken şeydir. Yaşamı ciddiye alırsam, o zaman öğretmenim olabilen birçok durumlar olacaktır. Eğer günlük rutinim, düzenli bir meditasyon uygulaması, huzurlu bir zihin durumunu sürdürmeme yardımcı olabilen yemekler yemek vb. açısından, kendimi disipline etmezsem, gerçek bir ilerleme de göremem. Amaç ve disiplin olduğunda, Bilmek ve İstemeyi uyumlu hale getirebilirim.

Bu, mutluluk için iyi bir reçetedir- ne istediğimi tam olarak bildiğimde, o faydalıdır da ve ben sadece onu isterim, o zaman mutlu olabilirim.

Ken O’Donnell