“Zamanın, onu ölçtüğümüz olayların düzeni dışında bağımsız bir varlığı yoktur.” -Leibniz
Bilincimizin kalitesini yükselttiğimizde, tamamen şimdiki zamanda olabiliriz ve zaman makinelerinin dizginlerinden uzak bir hayat yaşayabiliriz.
Zaman fikri yüzyıllar boyunca filozofların zihnini meşgul etmiştir. Zamanın başlı başına bir varlık olduğuna inanırız çünkü kol saatimize veya saatimize bakıyoruz ve görünüşe göre o bize ‘saatin kaç olduğunu’ söylüyor. Ancak örneğin; tren istasyona akşam 7’de varmıyor; küçük ibrenin 7’ye ulaştığı anda varıyor. Yani zaman, iki olay arasındaki, kalkış ve varış arasındaki boşluğu ölçmeye yönelik bir girişimden başka bir şey değil. Bu alanları ölçmek için yalnızca zamanımızı kullanırız, ama yalnızca fiziksel dünyada. Bilinç alanındayken işe yaramaz.
Bunun nedeni sizin veya bir başkasının ne düşündüğünü kimsenin bilmemesidir; düşünme bilinçte gerçekleşir. Bir düşünce ile diğeri arasındaki mesafe ölçülemez. O olayı, o düşünceyi ve bir sonrakini yalnızca bir kişi yaratır ve dolayısıyla bunları ölçmenin bir anlamı yoktur. Yani bilinçte zaman yoktur. Dünyada zaman vardır; zaman, saatlerimizi kullanarak üzerinde anlaştığımız ölçümdür, fakat bilinçte değil.
Yani dünyada zaman yönetimi aslında olay yönetimidir. Etkinlik yönetimi, karşılık verme yönetimidir çünkü bir olaya yanıt/karşılık oluşturmamız gerekir. Karşılık verme yönetimi özyönetimdir, çünkü yaptığımız şey özyönetimdir. Bu ise, öz yönetimin niyet ve dikkat yönetimi olduğu anlamına gelir.
Düşündüğümüz, karar verdiğimiz her şeyin, hatta duygularımızın arkasında niyet yatar. Bunu yönetmek bir çeşit dikkat gerektirir. Dolayısıyla zaman yönetimi dikkat yönetimidir. Zaman yönetimi seminerlerine katılan insanlar oldukça mutsuz insanlardır. Birinin onlara bundan sonra veya ilk olarak ne yapacaklarını, neye öncelik vereceklerini söylemesini isterler. Aslında bundan sonra dikkatlerini neye vereceklerine karar vermek onlara kalmıştır. Yaptıkları şeyden ‘hoşlansalardı’ bunu oldukça mutlu bir şekilde yaparlardı. Doğal olarak bize neşe veren, keyif aldığımız şeylere dikkat gösteririz. Yaratıcılığın ilkesi budur. Gerekli olan tek şey zihnin açıklığıdır. Netlik ancak yaptığımız işten keyif aldığımızda gelir. Ancak zamanın bilincine varırsak, ör. son teslim tarihi bilincindeysek ve bu nedenle zamanımızın tükenebileceğine inanıyorsak, o zaman korku ve panik, diğer bir deyişle stres, her zaman yanı başımızdadır. Zamanla ilgili üç yanılsama vardır.
2.Daha hızlı yaparsanız, zamandan tasarruf edebiliriz!
Gerçekte sadece şimdi vardır, şimdiki zaman. Geçmişi veya geleceği düşünerek ‘zaman’ harcarız, halbuki her ikisi de tamamen yanılsamadan ibarettir. Geçmiş geçmişte kaldı; oldu, bitti. Ancak yine de hatırlamaya, nostaljiye vakit ayırırız. Bazılarımız geçmişe derinden bağlıyız. Farkına varmadığımız şey, geçmişi şimdiki zaman yaptığımızdır. Bu bir enerji israfıdır. Gelecek hakkında düşündüğümüzde, bu sadece spekülasyondan ibarettir. Bu aynı zamanda bir enerji israfı ve bir yanılsamadır çünkü gelecek asla gerçek olamaz. Ancak geçmişin pişmanlıklarından ve geleceğin endişelerinden arındığımda ‘şimdi’yi yaşayabilirim. Çoğu kişi için bu bir zorluktur çünkü alışkanlıklarımız geçmişe ve geleceğe bağlıdır. Şu anda işler çok zorlaştığında geçmişe ya da geleceğe kaçmaya çalışırız. Zaman, gün boyunca bizim efendimizdir. Bazıları zaman bilincine sahip olmadığında; birlikte daha rahat ve neşeli görünürler. ‘Zaman’la ilgili unsurları dert etmezler; yaşamları, zamanı ölçen cihazlar tarafından yönetilmez.
Ruhsal yaşamlarımızın fiziksel zaman makineleri tarafından yönetilmesi, bizi çok fazla strese sürükleyebilecek yaygın bir yanılsamadır. Belki de yanılsamayı dağıtmanın en iyi yolu, içsel gerçekliğimize dair farkındalığın geliştirilmesidir. Bu da ancak, pek çoklarının bize gösterdiği gibi, kişinin bilincini meditasyon ve tefekkür yoluyla yükseltmesiyle mümkündür.
Ancak o zaman saati ve tüm bu ‘dijital’ ölçüleri yerli yerine koymak mümkün olabilir. Ancak o zaman gerçekten zamansız bir hayatı nasıl yaşayacağımızı bilebiliriz. Belki de tam olarak “şimdi” de olmanın nadir olmasının nedeni de budur.
Mike George