Gün boyunca, düzenli olmasa bile, muhtemelen hepimizin duyduğu bir ses vardır. Bu ses bizim çabalarımıza karışarak hoşnutluğumuzu sabote etmek ister. Bazen öyle ince bir ses olur ki, varlığının farkında olmayız, bazen de öyle yüksektir ki, sadece oturup bir kaç dakikalığına beynimizin düğmelerini kapatmamız gerekir. Bu ses elbette kendi kendimizi eleştirdiğimiz ses, “içimizdeki eleştirmen”dir.
“İçimizdeki eleştirmen”in doğumu, büyümesi ve gelişmesi çok iyi bir şekilde planlanmıştır. Bu bizim kendimizle ilgili imajımızdan, öz imajımızdan ortaya çıkar. Masum olduğumuz günlerde, hakkımızdaki algı ve yargılarına ve kim olduğumuza dair doğru tasvirler olduğuna inandığımız zamanlardan kalan, ebeveynimizden, öğretmen ve kardeşlerimizden gelen çocukluk mirasımızdır. Maalesef çoğumuz için o algı ve yargılar olumsuzdur.
Bu imaj bizler küçükken, genellikle “büyüklerden” alınan ilk hediyelerdir ve “tarihçesi” şöyledir: Onların “yapamazsın… çok iyi değilsin… sen hiçbir zaman… bu sana göre değil… sen yaramaz küçük bir…” dediklerini duymuş olabiliriz. Ve onlara elbet inandık! Onların sözlerini aldık, bu sözleri özümsedik ve “öz-imaj” tarihçesini oluşturmaya başladık. Olumlu veya olumsuz olmasının önemi yok, doğru veya yanlış olmasının da. Sizi hiç kimse gerçekten olduğunuz gibi bilemez, bunu sadece siz yapabilirsiniz.
Sonradan o öz-imajdan konuşan içimizdeki eleştirmen ses, bilinçaltımıza öylesine derinlemesine yerleşir ki, adeta çok derin kök saldığından topraktan çıkarılması imkânsız olan bir bitki gibi olur.
Bu imaj en derindeki yanlış kimlik duygumuzdur. Hiç birisi biz olmayan, meslek, mevki ve hatta inanç sistemlerimiz gibi diğer “yanlış kimlikleri” fark etmeyi oldukça kolay bulurken, bu öz-imajımıza yerleşmiş olan kimlik duygumuzu gerçek öz-farkındalığımızın ışığına maruz bırakmak kolay olmaz.
Tek gerçek ve kalıcı çare, kendi benliğimizi bu yanlış imajdan, bilincimizde ortaya çıkan eleştirici düşünce ve olumsuz duygulardan özgürleştirmenin tek yolu, öz-idraktir. Bu, “Ben… im, ben varım” diyen “ben”in, bilinçte bulunan tüm imajlardan daha önce olduğunun idrakidir. Bu, bu imajları bulunduranın “ben” olduğuna dair idraktir. Bu idrak, “ben bir imaj değilim”dir. Benlik kendisinin bir imaj olmadığını ve bunların kesinlikle uzun zaman önce oluşmuş imajlar topluluğu olduğunu anladığında, bu imajla özdeşleşme, onun desteklenmesi ve ondan gelen içsel eleştirmenin sesi sona erer.
Bu “öz-idrak” anı normalde öz-farkındalığın geliştirildiği ve derinleştirildiği bazı meditatif ve derin düşünülen pratikler süresince ve bunlar sayesinde gerçekleşir. İmaja bağımlılık sadece iç gözlemle görülür ve gerçek benliğin imajın ötesinde, sesin ötesinde olduğu “fark edilir”. ”Burada” ve “orada” olmanın arasında, içsel eleştirimizin olumsuz konuşması tarafından hükmediliriz. Benliğin bu iç seslerden özgürleşmesi için, iç eleştirinizin sesini hafifleteceğiniz ve azaltacağınız bazı strateji ve adımlar mevcuttur.
İçimizdeki Eleştirmene Karşı Koyma ve Değiştirme
Aşağıdaki işaret ve belirtileri izleyerek olumsuz içsel konuşmanızın farkındalığını arttırabilirsiniz:
Kendinize olumsuz bir iç konuşmayla doğmamış olduğunuzu hatırlatın. Bu, unutulabilecek öğrenilmiş yanıtlardır.
Kendi Kendinize Yaptığınız Konuşmanızı (İçsel Konuşma) Değiştirmek
Kendinize, olumsuz sözler söylemenin olumsuz bir etkisi olacağını hatırlatın. Olumlu sözler ise olumlu bir etki yaratacaktır. Bir kez bunu bilince, bu en kolay seçimdir. Birkaç söz veya hatta tek bir söz, ilişik olarak bir tepki zinciri yaratacaktır. İyi ilişkisi olan sözler seçtiğinizden emin olun.
Amaçlı Bir İçsel Konuşma Geliştirin
Amaçlı içsel konuşma eylem için itici bir güç olur. Bu tür dört çeşit öz-konuşma mevcuttur:
İçimizdeki Eleştirmenle Tartışmak
İçsel eleştirinizin hâkim olmasına izin vermeyin. Bunun sesini duyduğunuzda, söylediklerine karşı koyabilir ve tartışabilirsiniz. İçsel eleştirinizle tartışmanın üç temel öğesi vardır:
1. DÜŞÜNCEYİ DURDURMA
Eleştirinin sesini fark eder etmez, kendinize ”Durdur şunu!” deyin. Kendinize düşük öz-değerin sizi etkileyen tüm biçimlerini hatırlatın. Kendi öz-eleştirinizi kapattığınız zaman, bu inançların doğruluğuna sakin ve düşünceli, fakat doğrudan bir şekilde karşı koyun.
2. DOĞRU OLDUĞUNA İNANDIĞINIZA MEYDAN OKUYUN
Kendinize sorun: ”Buna neden inanıyorum? Bu inancı destekleyecek tarafsız bir kanıt var mı?” Bütün olumsuz inançların yapısında bulunan hatalı varsayım ve aşırılıklara karşı koyun.
3. OLUMLU OLANI AMAÇLAYIN
Olumsuz öz-konuşmanın yerine daha mantıklı, hoşgörülü öz-konuşmayı koyun.
“Bunu yapmak benim için zor…”dan “Bunu yapmak benim için bir meydan okuma olacak”ya
“Yapmaya çalışırım…”dan “Yaparım” a
“Yapamam, çünkü…”den “Yapabilirim” e
“İsterdim ki…”den “Biliyorum” a
“Yapmalıyım, fakat…” dan “Yapacağım” a
“İstemiyorum…”dan “İstiyorum” a
Tüm bunlar biraz “olumlu düşünme“ gibi görünse de, düşünceden daha derinlere ulaşır ve zaman içinde, pratikle, ömür boyu süren en derin düşünme alışkanlıklarını değiştirmekte etkisi olabilir. Fakat hiçbir teknik aşağıya, sesten daha önceye, öz-imajdan önceye, “ben … şuyum” diyen “sizin” olduğunuz o yere ve içsel alana ulaşamaz. Burası sizin gerçekten ne olduğunuzu bildiğiniz yerdir. Bir imajı olmayan ve olumsuz hiçbir şeyin izinin olmadığı bir varlık. Orada hiç ses yoktur. Sadece sessizlik. Sadece sizin gücünüz… Yalnızca kendiniz!
Soru: İçinizdeki eleştirmenin hangi durumlarda en güçlü şekilde ortaya çıkıyor?
Düşünün: Bu hafta beşini ele alın ve gününüzü gözden geçirip içinizdeki eleştirmenin nasıl işe karıştığına dikkat edin.
Eylem: Kendi hakkınızda iyi duyguları teşvik eden ifadelerden oluşan bir liste yapın.