Eğer dünyadaki en güçlü iki kuvveti özetlemek zorunda olsaydık, bunlar KORKU ve SEVGİ olurdu. Düşünce, söz ve davranışlarınız bu iki içsel kuvvetten hangisiyle güdüleniyor?
Birçokları belki de sevginin zıddının nefret ve korkunun zıddının da güven olduğunu düşünür. Ancak bir kez daha düşünün. Korku içinde olduğumda, gerçeğimden, gücümden ve içsel kuvvetimden en uzaktayım. Ve sevgisizken de, muhtemelen özellikle nefret ettiğim için değil sevmekten korktuğum içindir.
Haydi, bir kontrol edelim, hayatınızı ne kadar korkuyla yaşıyorsunuz:
-Sadece acil bir durumda kullanmak için cep telefonunuzu her zaman yanınızda taşır mısınız?
-Evdeyken evinizin bütün kapılarını kilitler misiniz, ayrıca bir de kontrol eder misiniz?
– Ne olur ne olmaz içinde bir bomba olabilir diye çöp tenekelerinden şüphelenir misiniz?
– Etrafta bir polis arabası gördüğünüzde paniğe kapılır mısınız?
-Herhangi bir durumda genellikle en kötü durum senaryolarını hayal eder misiniz?
Eğer yukarıdakilerin çoğuna evet cevabı verdiyseniz, korku sizi ele geçirmiş demektir. Sizi korkutmak kötülüğün kuvvetinin görevidir ve size sevme ilhamı vermek iyiliğin kuvvetinin görevidir. Kötülüğe her teslim oluşumuzda, dünyada herkese giderek daha az ve daha az sevgi kalır.
Korku yalnızca bizi koruyucu, savunmacı, temkinli yapar. Korku, kuşkunun, inançsızlığın, şüphenin ve güvensizliğin anasıdır. Ve bu nitelikler ortaya çıktığında ahenk yok olur, sadece ayrımcılık ve fikir ayrılıkları kalır geriye…
Yıllar önce bir rapor Birleşik Krallık halkı arasında sokak suçları ve ev hırsızlıklarının gerçekte olduğundan çok daha yüksek bir seviyede olduğuna bir algının varlığına işaret etmiştir. Suçu azaltmaya teşebbüs eden hükümetlerin bu girişimleri, halka sadece korku aşılamıştı.
Bu aynı zamanda olumsuz olanı daha fazla düşündükçe onları kendimize doğru çekip çekmediğimize dair başka bir soruyu da doğurur. Zihinlerimizde onlara daha fazla yer verdikçe, onlara güç de vermiş oluruz. Aynı durum kanserle ilgili de geçerli olabilir – önde gelen bir ölüm nedeni olarak öne çıkartıldığından – korku daha da fazla kök salar ve vakalar artmaya devam eder.
Korkunç olaylar dünya genelinde arttıkça, hangi tarafı destekleyeceğimizi seçmek zorunda kalırız. Bu, şu ya da bu taraf değildir. Görünen taraflar, en güçlü kuvvetler değildir. Korku gerçek düşmandır ve sadece sevgi ile yenilgiye uğratılabilir.
Var olan sistemlerin amacı ruha iyilik, doğruluk, sevgi, huzur, güven ve bir emniyet duygusu aşılamaktı. Ancak bu gün birçoğumuz korkuyla yaşıyoruz! Ancak biz içimizdeki sevgi ve hakikate dokunduğumuzda o huzur ve güvenliği kendimize kazandırabiliriz.
Giderek daha fazla insan içsel olarak güçlenmemiz gerektiği gerçeğine uyanıyor. Bu bireyleri sevmekle ilgili bir şey değildir; derin içten koşulsuz sevginin ortaya çıkışı ve Sevginin Gücüne güvenmekle ilgilidir.
Aynı zamanda geçmişi hatırlayarak ya da gelecekle ilgili tasalanarak da kendi kendimize içimize korku aşılarız. Ancak hayal edin: tam olarak şu an mutlak saf bir andır; bozulmamış, lekesiz ve korkusuz bir an. İşte bu anın içinde ya sevgiyi seçmek ya da korkuyu seçmek noktasındayım.
Ve bütün bunlara ek olarak, daha da derinlere inersek: şu ‘benim’ sözcüğünü de bırakın. Gerçekte, hiçbir şey benim değildir ve hiç kimse benim değildir. Geçici şeylere tutunmaya çalıştığımda korku duyarım. Evler, arabalar, para ve altın hepsi geçip gidecek ve gömülecek, yanacak ve yok olacak. Fakat ben, ışık varlığı, erdemlerim ve kuvvetli yönlerimle var olacağım. Geçici olanı serbest bıraktığımızda, ebedî ruhumuzu da özgür bırakırız.
Şimdi tam zamanı… Korku-suz olmak ve Sevginin Gücüne işini yapması için izin vermenin şimdi tam zamanı… Geçici olan her şeyi serbest bırakmak ve içten güçlenmek için. Daha az korkmak ve daha çok sevmek zamanıdır.
Aruna Ladva