Çelişki Kapılarından Geçmek
12 Haziran 2017 Pazartesi
Başarının Anahtarları
12 Haziran 2017 Pazartesi

Kıskançlığın Üstesinden Gelmek

Bir başkası istediğiniz ve rüyalarınızdaki o işi alıyor. O işi elde etmeyi başardıktan sonra bile fark ediyorsunuz ki, aynı iş için iş arkadaşınıza daha yüksek bir maaş ödeniyor! Kocanız bütün akşam başka bir kadınla çene yapıyor. Siz (kaygı ile!) okul arkadaşınızın nasıl kilo verdiğini ve göz kamaştırıcı gözüktüğünü fark ediyorsunuz. Yan komşunuz yepyeni bir araba almış! Bunlar kıskançlık ve imrenme ateşini tutuşturan mükemmel kuru otlar gibi olan düşüncelerin sadece bir kaçıdır! Yeşil Kıskançlık Canavarının üstesinden gelmeyi öğrenmek sadece sizi bu sakatlayan bu olumsuz duygulardan özgürleşmeyi sağlamaz, aynı zamanda dolu, korkusuz ve harika hissetmenizi de sağlar.

 

Kıskançlık sevdiğimiz, pozisyonumuz vb. gibi sahip olduğumuz bir şeyi kaybetme korkusu olarak tanımlanabilir. Yakın akrabası başka birinin sahip olduğu bir şeyi istemek anlamına gelen imrenmedir.

 

Bu kıskançlık duygusu bir katil ise o zaman neden ona bu kadar sıkı bir biçimde tutunuyoruz? Kültürlerle ilgilenen psikologlar kıskançlığın doğuştan gelen bir insan zayıflığı olduğuna inanırlar çünkü ilişkilerimize ve mülklerimize kendimizi güvende hissetmek üzere öyle bir yatırım yapmışız ki onları kaybetmekten korkuyoruz.

 

Aslında kıskançlığın kök sebebi, bir güvensizlik ve özsaygı eksikliği şekli olan egodur. Mülklerimizin, güç ya da pozisyonumuzun elimizden alınıyor olmasına yönelik bir tehdit sezer sezmez savunmak ve korumak için temel içgüdü etkisini gösterir!

 

Tepkimiz için haklı bir neden olsa bile aktif ya da pasif öfke durumuyla baş etmek ve istediğimizi elde etmek için etkili ya da yararlı bir yöntem değildir.

 

Ralph Hupka, California State Üniversite’sinde Psikoloji Emeritus Profesörü, “Kıskançlık beklentili bir duygudur. O kaybı önlemeyi amaçlar… Kıskançlık ihtiyati önlemler almamıza sebep olur” der.

 

İlginçtir ki kıskançlığımız çoğunlukla denklerimiz olanlarla sınırlıdır ve  “kendi ligimiz dışı”nda olan kişilere karşı değildir. Tehdit olarak algıladığımız kişiler bir şekilde rekabet edebileceğimizi düşündüklerimizdir. Bu bizi tamamen ‘küçük’ tutan bir şeydir ve bu kısıtlı zihniyette kalırsak, o zaman nasıl daha büyük potansiyelimize erişiriz?

 

İşin özü, kıskanç hale geliriz çünkü içten içe kendimizi boş ve yalnız hissederiz. Bunun nedeni kendi iç güzelliğimizi ve gerçek değerimizi görmememizdir. ‘Onların elindekini’ isterim çünkü bir değersizlik hissi duyarım.

 

Bu yüzden işyerinde eşit haklar isteriz, bunu kendimize güven duyarak yapmalıyız, dilenci olarak değil. Diğerlerinden iyi muamele ve saygı görmek için haklarımızı talep ederken, bunu değerli olduğumuzu bildiğimiz bir konumdan yapmalıyız.

 

Kıskançlık, basitçe ortaya konulursa, gereksiz düşüncelerin ve daha iyi şekilde değerlendirilebilecek zamanların bir toplamıdır! Kendimi alçaltmak yerine, düşüncelerimi yüceltmeye ihtiyacım var. Benden bir şey götürdüğünü düşünmeden, sahip oldukları şeyler için başkalarını takdir edebilir ve alkışlayabilirim.

 

Birçok lisanda şöyle bir deyiş vardır: Bir şey için ‘ölmek istemekten daha iyidir’. Kıskançlık, dilenmenin bir şeklidir, bir hoşnutluk eksikliğidir, bir tatminsizliktir. O, ilgi, nam, şöhret, pozisyon, güç ve eksik olduğumuzu hissedebileceğimiz herhangi bir şey için duyulan sübtil bir arzudur.

 

Size gelmesi gereken her şeyin size geleceğini ve hiçbir şeyin ve hiç kimsenin onu sizden alamayacağını kabul etmenin ve inanmanın Vakti Geldi…   

 

Aruna Ladva, Londra