Aynalar Yalan Söylemez – Aruna Lavda
12 Haziran 2017 Pazartesi
Egonun Çatırdaması
12 Haziran 2017 Pazartesi

Dürüstlüğün Çehresi

Sister Mohini hepimize yararlı bir yansıma sağlayabilecek bir aynayı bize tutuyor.

Bazen hedefsiz, amaçsız ya da net olmayan tutku tehlikeli olabilir. Bir arzunun başkalarını nasıl etkileyebileceğine ilişkin bir ayrım yapılabildiği sürece tutku sorun yaratmaz. Bu gerçek dürüstlüktür. Dürüstlük ne kendimize zarar veren ne de başkalarını inciten bir şeydir.

Çoğu zaman, alçak gönüllülük ve hafif kalmak gibi değerleri düşündüğümüzde, düşünceler özümüze döner, içe bakarız; ancak dürüstlüğü düşündüğümüzde, düşüncelerimiz dışarıya yönelir. Dürüstlüğün kendi arzularımızın hepsinin karşılanması anlamına geldiğini düşünmeye başladığımızda çatışma ortaya çıkar. Dürüstlük salt kendimize bir doyum sağlamak olarak anlaşıldığında, bu tam dürüstlük değildir.

Bağımlı insanlar kimi zaman sanki acıyı duyamıyormuş gibi hissederler. Düşünceler de aynıdır: belirli düşünceler vardır ki bize yararı yoktur, ancak biz onların sürmesine izin veririz çünkü bu düşüncelerin getirdiği hasarı hissetmeyiz. Dürüstlük yalnızca doğal olmak değil, aynı zamanda kendimize iyi ve olumlu olanı da vermektir.

Bir kişi küfürlü bir dil kullandığında, genellikle sadece ‘dobra, açık sözlü’ olduklarını hissederler. Bununla birlikte, bu açık sözlülük bir çeşit dürüst olmama şeklidir, çünkü kişi yalnızca birilerini incitmekle kalmaz, aynı zamanda kendisini de incitir. Hangi kelimelerin kendisine ve başkalarına rahatlık ve huzur getirdiğini belirlemek için ayırt etme gücüne gereksinim vardır. Dürüstlük budur.

Vücudun her bir parçası bir yere yerleştirilmiştir. Dilin dişlerin arkasında hapsedilmiş olması gerekir. Denir ki, konuşmadan önce pek çok kez düşün, çünkü dilin kılıcıyla açılan yara çok yavaş iyileşir.

Eğer dürüstsek, karşımıza çıkan küçük zorluklar bizi biraz daha dürüst kılmak içindir. Çeşitli günlük görevlerimizi yerine getirirken, kendimize şunu sormalıyız: “Gerçekten dürüst müyüm?” Herhangi bir güçlük varsa bilin ki sebebi dürüstlük eksikliğidir. Ne kadar dürüstsek, o kadar daha hafiflemiş hissederiz ve bütün yükümüz üzerimizden kalkar.

Dürüstlüğümüze hiç bencillik karıştırmadığımızdan ve bir durumu ya da kişiyi dürüstlük adına kendi çıkarımız için kullanmaya çalışmadığımızdan emin olmalıyız. Doğru ya da gerçek her ne ise karıştırılmamalıdır. Dürüstlük – kendimize karşı, sözlerimizde ve ilişkilerimizde  – çok önemlidir.

Açgözlülük ya da korkudan dolayı, bize ait olan şeyi hiç kimse alamaz ve biz de başkasına ait olan şeyi alamayız. Gandi’nin giysileri sadeydi, çünkü daha fazlasına sahip olsaydı başka birilerinin payını almış olmaktan dolayı suçlu hissedeceğine inanıyordu o. Paylaşmayı öğrendiğimizde kıskançlıktan kurtuluruz ve artık ihtiyacımız olan şeyin bize geldiğini görürüz.

Ruhsallığa gelmeden önce, çoğumuz evrenin belirli yasalarını ihlal ettiğimiz için uyumsuzluk yaşadık. Dürüstlüğü öğrendiğimizde sadece uyumsuzluk kaybolmakla kalmadı, bize ne olacak korkusu da yok oldu gitti. Dürüstlükten yoksun olduğumuzda, korku içinde yaşarız. Dürüstlük yoksunluğu üzüntü ve güvensizlik yaratır. Dürüst bir kişi her zaman güven içinde hisseder.

Saygı alçak gönüllülüğün aslî çekirdeğidir ve karakterlerinin bir kaç öğesini değiştirmeleri gerektiğini bilmemize rağmen, her ne ya da her kim olursa olsun bir kişiye saygı duymalıyız. Başkalarına gösterdiğimiz saygıya bağlı olarak karşılığında o kadar saygı da bize geri dönecektir.

Alçak gönüllülüğün zıddı ego’dur.  Pek çok şeye sahip olmaktan ya da hiç bir şeye sahip olmamaktan ego geliştirebiliriz. Aşağılık duygusu da ego kabul edilir. Ego’yu yok etmek için, emanetçi olma bilinci gereklidir. Emanetçi olmak bir şeye sahip olmamak, ama onun bize verilmiş olması anlamına gelir. Hiç kimse bu dünyaya kendisiyle beraber bir şey getirmemiştir. Geldiğimizde elbiselerimizi giymiyorduk, onlar bile bize verilmişti. Dürüst emanetçiler ya da gözetenler olduğumuz ölçüde, bolluk içinde yaşarız ve o zaman da kibre ihtiyaç duymayız.

Bazen ağırlık hissederiz çünkü ‘unvan bilinci’ ile ortalıkta dolaşırız: “Ben buyum, ben şuyum.”  Bu bize yük hissettirir. Eğer görevlerimizi emanetçiler olarak yaparsak, çok, çok hafif kalabiliriz. Yük deneyimlememizin bir diğer nedeni, yeterince hoş görü ve sabır sahibi olmamamız ve bu sebeple başkalarıyla ilişkilerimizde olumsuz tepki vermemiz ve nasıl bağışlayacağımızı bilmememizdir. Bağışlamak vermek demektir. Verdiğimizde öyle hafifleriz ki. Faydalı olanı alın ve hiç kimsenin olumsuzluklarının dosyasını açmayın.

Sister Mohini