Olumsuzlukla Başa Çıkmak
12 Haziran 2017 Pazartesi
Çelişki Kapılarından Geçmek
12 Haziran 2017 Pazartesi

BAŞARININ ‘DAHA’SI VAR MI?

BAŞARININ ‘DAHA’SI VAR MI?

 

Başarıyı nasıl tanımlarsınız?

 

Sadece bir sonraki görevin tamamlanması, bir sözün yerine getirilmesi midir, kazanılmış bir madalya, ulaşılan bir zirve midir? Başarının ne olduğuna inandığımız, hayatımızda derin bir etki bırakır. Dünyadaki moda eğilimleri izlersek başarı, elde edilen mal-mülkle ölçülür; ne kadar ‘daha fazla’sına sahipseniz o kadar ‘daha’, o kadar çok, başarılı sayılırsınız. Nicelik olarak her şeyin- nesnelerin, paranın, malın mülkün, şan, şöhret, hayranların- ‘daha’sı vardır. Bu durum pozisyon bakımından ise daha yükseği ifade eder.

 

Dünyanın korkulacak bir yer olduğu, yaşam amacının hayatta kalmak olduğu, refaha ermek için ve daha fazlasına sahip oldukça kendimizi daha mutlu hissedeceğimiz türünden genel inanışlarla meşgul oldukça başarı hep daha fazlaya denk düşer. Etrafımızda hiç bir şeyin yeterli olmadığına inanırız ve sıradanlaşmış ‘yetersizlik’ dilinde konuşuruz. Böylece, hak ettiğimiz payı elde etmeye çabalarız. ‘Daha’, erişildiğinde iyinin ötesinde takdir görür (Eğer bu durum sürekliyse sonunda hasedin, gıptanın hücumuna uğrar). Neden böylesine açgözlülüğün, tüketimin, manipülasyonun, kutuplaşmanın, çatışma ve savaşın var olduğuna şaşar kalırız.

 

Eğitim sistemimiz bile, karakter ve yeteneği, daha çok üretmek üzere şekillendirilmiş insanları çarka dâhil eder. Ekonomik büyüme, daha fazla üretme ve satışa dayalı ulusal başarının ölçüsü olmuştur. Tüm bunların arasında, ‘daha’ felsefesi ve mutsuzluğun eşi görülmemiş safhaları, suistimal ve insan ilişkilerinin bozulması arasındaki bağlantıyı görmezden gelmeye devam ederiz. Kimileri daha fazla telefona sahip olmamızın, tarihin hiçbir döneminde görülmediği kadar, daha fazla ülkede, daha fazla insan arasında, daha çok iletişime denk düştüğünü söylüyor. Ancak neyin iletişimi? Elektronik sembollerin, veri paketlerinin, kuru bilginin iletişimi mi? Bunlar insan iletişiminden uzaktır. Birbirimizi zihin ve ruh düzeyinde telefon aracılığıyla besleyemeyiz; birbirimizden daha çok tekno oyuncaklarla ilişkideyiz.

O halde, başarılı olmak ne demektir?

Hangi düzeyde, hangi bağlamda ve kimin standartlarında? Bu soruyla yeterince yüzleşirsek bize anlamlı bir şekilde meydan okur; başka bir deyişle, yaşamı yeniden gözden geçirmeye davet eder ve temel değerlerimizi gözden geçirmemizi sağlar. Ama biz bu meydan okumayı istemeyiz çünkü nasıl düşündüğümüzü ve yaptıklarımızı değiştirmemiz gerekebilir. Bu durumda, geleneksel inanış akımında yol alırken, görmezlikten gelme ve inkâr içinde yaşarız. Ardından değişimi kabul etme ve yerine getirmenin her ikisinin de neden böylesine ender oluşuna hayret ederiz.

Başarı nedir sorusunun dünyanın bütün okullarındaki her bir sınıfta bir yıl boyunca çok yönlü bir şekilde tartışıldığını farz edin. Her gün, her an olmasa da, geliştirmek ve araştırmak üzere düzenli olarak ele alınan bir konu kabul edelim bunu. Çocuklar bize ne söylerdi; onları dinlemeye, onlardan öğrenmeye sabır ve inancımız var mı? Bize miras kalan inanış, tanım ve koşulları dayatmak yerine onların tartışmalarını kolaylaştırmak ve bize aktarmalarına izin verme tevazusuna sahip olur muyduk? Ya da onların bizden daha bilge olduklarını ve halıyı rahata alışmış ayaklarımızın altından çekebileceklerini sezebilir miyiz? Eğer onların bilgelikleri başarıyı daha yalın, daha insaflı, daha şefkatli, paylaşımcı bir şekilde, birikim ve sahip olmayı maddi bir durum değil, var olmanın ve vermenin ruhsal durumu olarak tanımlasalardı tehdit altında mı olurduk?

Kendimize bu soruyu araştırma zamanı verecek olsaydık, başarının sahip olunabilecek maddi bir şey değil, bir varoluş durumu olduğunu apaçık kavrardık. Bunu hoşnutluk, mutluluk hatta huzur olarak adlandırabiliriz. Bunlar başarının en derin, en anlamlı belirtileridir; ancak bizim dışımızda hiçbir şeye bağlı olmadıkları sürece…

Modern inanışların temel gidişatına meydan okuyan birinin diğer başarı işaretleri en etkili seviyede şunları içerebilir:

  • topyekûn bir dürüstlük ve bütünlük ile edimde bulunmak
  • kendinizden memnun olmanız ve başkalarının da sizden memnun olması
  • etrafınızdaki her şey kriz ve kaos içerisindeyken huzurlu ve dengede kalabilmek
  • sahip olduğunuzdan çok ne olduğunuzun değerini bilmek
  • tüm düşünce, duygu, söz ve eylemlerin tam sorumluluğunu üstlenmek
  • diğerlerinin zayıflık ya da hatalarının geçmişte kaldığını görebilmek ve onların aslî iyiliğine odaklanmak
  • düşünce ve sözleri gecikmeden eyleme geçirmek
  • geçmişi hiç beklemeden bırakabilmek
  • karşılığında hiçbir şey istemeden tutkusuzca vermek

Tüm bu ölçütlerin ne kadar soyut olduğuna dikkat edin. Sizin dışınızda hiç kimse bunları ölçemez. Var olmanın içsel durumlarına ve aydın tavra neden ulaşamadığımız sorusunu kendimize ne kadar az sorduğumuzun farkına varın. Ancak bunları yapamazsak, kendimizden nasıl memnun olacağız? Bunlar başarının en derin, en anlamlı ölçüleri midir? Yoksa bunların idrak edilmesinin bize kattığı zenginliğin bir farkındalığı mı vardır?

Şimdi bir başka ilginç  soru:  “Gerçek servet nedir?”

Mike George