İlkokula başlarız ve eğitimimiz okuma, yazma ve aritmetikle başlar (ve bize nasıl heceleyeceğimizi öğretmeye çalışırlar!). Bilmezler ki, bu, bir dağcıya sadece kayak takımı vermek gibidir. Eğer yeteri kadar yaratıcıysak, dağı aşmak için bazı araçlar uydurabiliriz, fakat, bu, dağın zirvesine ulaşmak için maalesef yeterli degildir.. Tıpkı, bizim akademik eğitimimizin de, yaşam boyunca yolu aşmak, mutluluk, başarı ve neşe bulmak için maalesef yetersiz oldugu gibi… Bu nedenledir ki hakkında herhangi bir resmi eğitimimizin olmadığı 4 hayati ve gerçek konuyu öğrenmek için hepimizin eninde sonunda okula geri dönmemiz gerekir. Bu 4 konuyu nasıl anlayacağımızı ve yöneteceğimizi öğrenmedikçe, hayat bir kabus gibi olur – ki pek çok insan için öyledir. Eğitimde devrim diye adlandırılan pek çok değişiklik yapıldığı halde, hâlâ , İlişkileri, Sorumlulukları, Rolleri ve Kaynakları nasıl yöneteceğimiz hakkında resmî bir eğitim ve test süreci için yer yoktur. İşte, Kendini Yönetmede 7 bölümden oluşan bir seminer; mutlu, kendinizle ve dünyayla barış içinde olmak için kendi hayatınıza yapabileceğiniz mütevazi bir katkı…
– Bölüm 1 : İLK SORUMLULUK Evet, bir görevi, hatta bir süreci nasıl tasarlayacağımız ve yerine getireceğimiz hakkında bazı resmi eğitimler almaktayız. Eğitimle, “işleri” nasıl yapacağımızı öğreniriz. Fakat biz, insanlar olarak, yapan değiliz, olanız, ve, yaptığımız her şey, bizim, var oluş seviyemizden ortaya çıkar, fakat, hiç kimse bize, var oluş seviyemizi nasıl seçeceğimizi, ayarlayacağımızı ve yöneteceğimizi öğretmez. Hiç kimse bizi oturtup, kendi düşüncelerimizi ve duygularımızı nasıl tanımlayacağımızı bile öğretmez. Hiç kimse, başkalarına karşı yaptığımız gibi, kendimize karşı da doğru fikirleri nasıl yaratacağımızı öğretmez. Tutumumuzun atmosfere olumlu bir titreşim yaymasını nasıl sağlayacağımızı hiç kimse bize öğretmez, eğer başarırsak, bunun getirisi tamamen bize geri dönecektir.. Kendimizi nasıl görüyorsak, dünyayı da öyle görürüz, dünya hakkında öyle düşünüp konuşuruz, ve, bütün bunlar, bize dünyadan geri dönen şeylerin üzerinde etkili olur; fakat, bunu hiç kimse bize öğretmez; bunu anlamamıza hiç kimse yardım etmez.
Yaşamımızda birincil sorumluluğumuz kendimize karşı olan sorumluluktur. Varoluş halimiz, düşündüğümüz, hissettiğimiz ve yaptığımız her şeyin temelidir. Fakat, biz, kendi varoluş halimizin, hakim olan koşullardan ya da başkalarının varlık düzeylerinden etkilenmesine izin vermeyi öğreniriz. Kendimizin, her hangi biri ya da her hangi bir şey tarafından etkilenmesine izin verir, sonra da neden kendimizi güçsüz ve mutsuz hissettiğimizi merak ederiz. Bu nedenle, gerçek kendini yönetme durumuna gelmekte ilk adım, kendimize karşı sorumluluk almak, “kendimizi” tanımak ve anlamak, ve etrafımızda ne olursa olsun kendi varoluş düzeyimizi nasıl seçeceğimizi öğrenmektir. Bu, hızlı bir ayar ya da yapması kolay bir şey değildir. Başladığınızda, büyülü gibi görünse de bunun için sihirli bir formül yoktur. Bu, zaman alan ve biraz fedakarlık gerektiren bir içsel süreçtir. Bu, bencillik değildir; (bu açıklamayı, kendini değiştirme sorumluluğundan kaçınan çoğu kişiler, mazeret olarak kullanırlar). Bu, sonuç olarak, başkalarına karşı yapılan cömert bir davranıştır. Neden? Nedeni basit. Eğer kendimle ilgilenmezsem, kendime saygım ve sevgim yoksa başkalarıyla nasıl ilgilenebilirim, başkalarına nasıl saygı ve sevgi duyabilirim? Dünya çapında ve yöresel, bireysel ve müşterek olarak, bir an için her bir hatanın üzerinde durduğunuzda, bunların hepsinin ortak bir nedenini bulacaksınız – kökleri kendini tanımamakta olan bir kendine saygı ve sevgi eksikliği.
Soru: Hayatınızın bir noktasında, herhangi biri, size kendiniz hakkında ,bilinçli veya tesadufi olarak çok derin birşey öğretmiştir. Bu ne idi ve öğreten kişi kimdi? Bu, sizin hayatınızda nasıl bir fark yarattı?
Düşünce: Bir kağıda, iki sütun açın ve birinci sütuna, şu anda sahip olduğunuz kuvvetli noktaları, yeteneklerinizi ve niteliklerinizi, diğerine de kendi hakkınızda bilmek istediğiniz her şeyi yazın. Eylem: Kendinizi daha iyi anlamanıza kimin ve neyin yardımcı olabileceğini düşünüyorsunuz? Bu olası kaynakların desteğini almak için ne yapacaksınız?
|
– Bölüm 2 : MARS’TA VE VENÜS’TE İLİŞKİ YOKTUR MARS’TA VE VENÜS’TE İLİŞKİ YOKTUR… Fakat Dünyada Hayat demek İlişki demektir, ve; bütün ilişkilerimiz bizim yaşamımızı oluşturur. Yalnızca, ilişkilerimiz aracılığıyla kendimizi gerçekten tanıyabiliriz; birbirimiz için birer ayna oluruz. Başkalarında gördüğümüz şey, bizim kendi içimizde var olan şeydir. Düşüncelerimiz, duygularımız ve tutumumuzun düzeyiyle başkalarına verdiğimiz şey, aslında kendimize verdiğimiz şeydir, ve; neticede, başkalarından bize geri dönecek olandır. İlişkilerimiz, yaşamımızın gerçek atölyesi, sınıfı, ve öğrenme laboratuarıdır. İlişki, yalnızca başkalarıyla geçinmek değil, anlamak, yapılandırmak, desteklemek, geliştirmek ve ilgilenmek konularında bir maceradır. Çoğumuz bütün bunları ihmal yoluyla, ya da yanlış bir şey yapmaya veya yanlış bir şeyler söylemeye başladığımız ve arkadaşlarımızdan, meslektaş veya akrabalarımızdan eleştiri aldığımız zaman (bize anlatacak kadar yiğitlerse) öğreniriz. Her karşılıklı etkileşim, bir dersi içerir. İlişkilerdeki her alışveris; yani değis tokuş, başkalarına, kendimizden bir şeyler vermekte yaratıcı olma fırsatıdır; her haberleşme benliğimizin en derinlerinden, dünyaya verdiğimiz bir mesajdır.
Bugünkü ilişkilerimiz, şimdiye kadar ki yaşamımızın bir yansımasıdır. Bizim dışarı vermiş olduğumuz şeylerin sonucudur. Bir ilişkinizi ele alın, ona bakın, onu inceleyin ve bu ilişkinin kendiniz ve şu ana kadarki yaşamınız hakkında size ne anlattığını kendinize sorun. Kendimiz hakkında bir şeyler bilmeye ihtiyacımız vardır, aksi takdirde, ilişkilerimiz çerçevesinde sanki kör gibi yaşamış oluruz. Yaşamımızın amacı, kendimiz olmak ve kendimize vermektir, fakat bunu yapmak için kendimizi tanımamız ve anlamamız gerekir. İlişkileriniz, size sizi açıklar. Bunu yaparken doğal olarak ilişkilerin yürümesine ya da yürümemesine neyin neden olduğunu öğrenirsiniz, (olabildiğince) Mars ve Venüs de dahil, bütün sınıflandırmaları unutun, karsilastirma yapmaktan vaz geçin , başkalarını izlemeye ve hayran olmaya son verin. Şu anda bütün bilmeniz gereken şey, sizsiniz. Ve ilişkilerinizin aynasında kendinizi ne kadar fazla öğrenirseniz, başkalarını o kadar daha kolay anlayabilirsiniz.
Soru : Size yakın olan bir kişi ve o kadar yakın olmayan bir kişi kimdir?
Düşünce: Şimdi her bir ilişki üzerinde düşünün ve beraber olduğunuz bu insanlardan her birinin sizde neyi meydana çıkardığını yazın
Eylem: Bu ilişkilerin her birinde kendinizdeki hangi yönü daha gelişmiş olarak görmek isterdiniz, ör.kendine fazla güvenme, şaka, sabır vb. Kişiliğinizin bu yönlerini öne çıkarmak için bu gün ne yapacaksınız? |
– Bölüm 3 : ROL YAPMAK Her gün, pek çok farklı sahneyle doludur, ve biz, her sahnede farklı bir rol oynarız. Şu gerçektir ki bütün dünya bir sahne, bütün erkek ve kadınlar ise yalnızca oyunculardır. Eğer yanlış sahnede yanlış rol oynarsak, ya en azından bir uyumsuzluğu ya da daha fazlasını, çelişkiyi tetikleriz. Akşam eve giden ve yönetici rolünü bırakmayı unutan bir yönetici zor bir süreçtedir. Çocukları bir baba, eşi bir koca ister, bir yönetici değil. Yanlış sahnede yanlış rol olası bir evlilik ve ailenin dağılması demektir. Eğer, hayatı, oynanacak rol olarak anlarsak, kendimizi aktörler olarak görmeye başlarız; veya sadece eylemlerin yaratıcısı olarak.. Ve; işte yaşam budur, yaratıcı bir süreç, enerjimizi şekillendirmek ve bunu önümüzdeki sahneye göre en uygun ve etkin biçimde ifade etmek için bir olanak. Gerçekte, biz, sadece, oynadığımız rollerin yaratıcısı değil, kendi yaşam senaryomuzun da yazarlarıyız. Aslında, eğer gerçekten isterseniz, oynayamayacağınız bir rol yoktur. Eğer, şu anda, bunun sizin gündelik yaşam deneyiminizden milyonlarca mil uzakta olduğunu düşünüyorsanız, eğer şu anda, ne yaptığınızın ve niye yaptığınızın farkında olmadığınız için kendinizi yaşamınızda kaybolmuş ve şaşkın hissediyorsanız; eğer, şu anda kendinizi başkaları ya da günlük koşullar tarafından sindirilmiş hissediyorsanız, o zaman; bilin ki yaşamınızı oyun haline getirme gücünüz hakkında uykudasınız, eylenerek oynayabileceginiz bir takim rolleri kacirmis durumdasiniz.. Bilin ki kendinizi sınırlayan yok edilebilecek inançların etkisi altındasınız. Bilin ki bir yerlerde başkalarının sizi sindirmesine izin vermeyi öğrenmişsiniz, ve bilin ki istediğiniz zaman uyanabilirsiniz, ne isterseniz olabilirsiniz, ne isterseniz yapabilirsiniz ve bu süreçte bir yığın eğlenceye sahip olabilirsiniz. Siz, sadece doğal olmayan bir şekilde oynamayı öğrenmiş olan doğal bir aktörsünüz. Şimdi vaz geçmeye başlamanın zamanı.
Soru: Yaşamınızda bugün oynadığınız başlıca iki rol nedir?
Düşünce: Her bir rolü iyi oynamak için ne gibi beceri, yetenek ve nitelikler gerektiğini düşünün.
Eylem: Oynamak istediğiniz iki rol nedir ve buna başlamak için ne yapacaksınız? |
– Bölüm 4 : KENDİNİZİ TANITMAK (TAKDİM ETMEK) En azından günde bir kez, belki daha da sık, kendinizi yeni birine takdim etmeniz gerekir. Fakat kendinizi başkalarına nasıl tarif edersiniz? Kim olduğunuz hakkında berrak ve doğru bir anlayışınız var mı? Kendinizi yaptığınız işle mi takdim ediyorsunuz, kendinizi inandığınız şeyle mi tanımlıyorsunuz? Kendi kimliğiniz, rolünüz ve yaşamdaki yeriniz arasındaki farkı biliyor musunuz? Anlamak size yardım ediyor mu? Şahsi kimliğimiz aynada gördüğümüz şey, yaptığımız iş, veya yaşadığımız yer ve inandığımız şey değildir.Bunların hepsi, kendi görüntümüzü (tarifimizi); yalnızca yaşamdaki fiziksel şeylerin etrafında yapılandırmayı hatalı bir şekilde öğrenmiş olmamızın bir sonucudur. Biz, bedenimiz diye adlandırdığımız beş elementin karışımına hayat veren bilinçli varlıklarız. İnsan ve varlık, madde ve zihin, beden ve ruh gibi terimleri kullandığımız zaman konuşmalarımızda sık sık sezgisel bir şekilde bu iki enerjiyi birbirinden ayırırız. Kendimizi,hatalı bir şekilde, olmadığımız bir şeyle tanımladığımız zamandır ki; bütün kişisel problemler ve insanlığın ortak problemleri başlar! Bizim , kendimizi tanımlamamız, her hangi bir zamanda kendimizi nasıl tarif etmeyi seçtiğimize göre olur, örneğin, ”Ben huzurlu bir kişiyim”, veya “Ben çok iyi bir konuşmacı değilim” ya da “Ben daima endişeli olan bir kişiyim”. Kendimizi tanımlamamız ruh halimize ve belki duruma göre değişime tabidir. Bizim rolümüz, kesinlikle eşsizdir. Hayat oyununda bir “figüran olmaktan” daha fazla şeye sahibiz. Bir anlamda, sizin bütün yaşamınız, başka hiç kimse tarafından asla çalınamayacak olan rolünüzdür, oysa, pek çok rol oynamaktayız. Aslında, kendi senaryonuzu yazmayı öğrendikçe, yaşam boyu oynadığınız rolleri kendiniz seçebilirsiniz… Tabii eğer isterseniz. Dolayısıyla, kimlik, tarif, bölüm ve rol arasında fark vardır, ve bu fark hakkında açık olmak yaşamınızda anlam ve daha derin bir amaç bulmanıza yardımcı olacak, sizi stresten bir hayli özgürleştirecek, önemli kararlarınızı kolaylaştıracak, ve genel olarak da; başkalarının da aynı şeyi yapmasına yardım etmenize yardım edecektir. Soru: Yukarıdaki yazıyı yeniden okumadan; kimlik, kendini-tanımlama, bölüm ve rol arasındaki farkı hatırlayabilir misiniz?
Düşünce: İnsanların niçin kendilerini olmadıkları şeylerle (milliyet, mevki, inançlar vb.) hatalı bir şekilde tanımladıklarını/özdeşleştirdiklerini düşünüyorsunuz?
Eylem: Gelecek sefer haberleri seyrettiğiniz zaman her bir haberde karakterlerin neyle tanımlandığını kendinize sorun. |
– Bölüm 5 : KAYNAKLARIN KÖKENİ
Rollerimizi, sorumluluklarımızı ve ilişkilerimizi başarmak için kaynaklara ihtiyacımız vardır. Kaynaklarımız, kendi enerjilerimizdir, ve üç düzeyde enerjimiz vardır – fiziksel, zihinsel ve ruhsal enerjiler . Hayatimiz boyunca,cesitli donemlerde, fiziksel enerjimizi nasıl yöneteceğimiz hakkında diyet, egzersiz, dinlenme ve rahatlama şeklinde bir miktar eğitim alırız, fakat hiç kimse zihinsel ve ruhsal enerjimizi nasıl yöneteceğimizi bize anlatmaz. Aslında hiç kimse bu enerjilerin ne olduğunu ve nasıl işlediğini de bize anlatmaz.Ruhsal ve zihinsel gelişme konuları hakkında ,elbette, binlerce kitap vardır.Son otuz yıldır, stres derecesi arttıkça ,bu konular da gündemlerde yoğunlaştı ve hızlandı, ve biz, sebepleri ve çareleri araştırmaya başladık. Fakat,buna rağmen; dünyada olumluluk, sükunet veya bilgelikte bir artış görülmemektedir. Teoride evet, basılmış kağıtlarda bunlardan cok söz edilmekte; fakat uygulamada, hayır..Eylem olarak görülen pek az şey var. Okulda, öğrenmemiz gerekenleri öğrendiğimiz zamanki öğrenme, gerçekten öğrenme değil, sadece hatırlamaydı. Sınavların çoğu bir hafıza testiydi ve bu, öğrenmek demek değildir. Zihin ve ruh düzeyinde nasıl öğrenmemiz gerektiğini öğrenmedik. Bu düzeylerde, öğrenmenin tek yolu; deneyimlemek ve, aldığımız bilgi üzerine eylem yapmaktır. Örneğin, kendimiz, başkaları ve dünya hakkında daima, gözümüzün önüne ne serildiğine aldırmaksızın, olumlu düşünmenin ve algılamanın iyi olduğunu okuyabiliriz. Kolaylıkla hatırlayabileceğimiz, hoş bir teori, fakat bunu yapmadıkça,bu teorinin, kesinlikle hiçbir değeri yoktur. Bunu yapmaya kalkıştığımız zaman, çabucak kolay olmadığını görürüz, üstesinden gelmemiz ve değiştirmemiz gereken alışkanlıklar ve içsel engellerin varlığı ortaya çıkar. Bunu gerçekleştirmek için yöntemler öğrenmemiz, bu yöntemleri uygulamamız ve kendi değişimimizi ilerletmemiz gerekir. Dolayısıyla, bu düzeylerdeki enerjilerimizi yönetmemizin okumak ve hatırlamakla değil; okumak ve oynamak, deneyimlemek, yapmakla ilgisi vardır… eylem hem sözlerden daha yüksek sesle konuşmuş gibi daha etkilidir; hem de, kendini dönüştürmenin yoludur. Fikirler, yöntemler, haritalardır; eylem ise yoldur. Zihinsel ve ruhsal enerjimiz bizim yakıtımızdır. Hedef; içsel huzur ve koşulsuz sevgi kapasitesini deneyimlemektir. Soru: İlk olarak hangi düzeydeki enerjiye yönelmeye ihtiyacınız olduğunu hissediyorsunuz?
Düşünce: Zihin, Beden ve Ruh enerjilerinizin kullanımı ve ikmali arasında denge kurmak için ne yapmaya ihtiyacınız olduğunu düşünüyorsunuz?
Eylem: Kendi kaynaklarınızı daha iyi kullanmak için bugün hangi adımı atacaksınız? |
– Bölüm 6 : FIRSAT KAPIYI ÇALIYOR Bu hayata geldiğimiz zaman, tarihte, yaşamın adımlarının hiçbir zaman olmadığı kadar yoğun ve hızlı olduğu bir zamana geldik. Daralmış ve teknolojinin yüzeysel haberleşme şekilleriyle katılımda bulunduğu bir dünyada yaşamaktayız. Bazıları için bu durum iyi olabilir, onlar için muhtemelen bu dünya adeta bir cennettir ve teknolojinin bütün oyuncakları onların gerçek oyuncaklarıdır. Fakat, bir çoğumuz için ise pek çok şey anlaşılmaz, anlamsız ve yanlış gelir. Durum, bizim için gittikçe cennetten daha çok cehennem haline gelmeye başlar. Neticede bu, bizi, ya dünya deneyimimizi artırmaya yeltenmek, ya da dünyada gerçekten ne olup bittiği üzerinde çalışmak için içe yönlendirir. Çoğumuz, bunu da bir uyarıcı yardımıyla yapmaya çalışacaktır, fakat bu da bir cevap, gerçek mutluluk ya da güç sağlamakta başarılı olmaz. Öyleyse, zaman simdi ne zamanıdır, içimizdeki ve dışımızdaki işaretlerin hepsi, bize neyi anlatmaktadir? İlk olarak, kendinizi tanıyın, anlayın ve yönetin. Daha iyi organize olmak, daha iyi, daha büyük ve daha hızlı şeyler elde etmek değil, fakat içe gitmek ve yaşam deneyiminizin kaynağını görmek, dış ilişkilerinizde değil, inançlarınızda, değerlerinizde ve düşüncelerinizde bulunur. Bunlar dünyayı nasıl gördüğünüz ve dünya hakkında ne hissettiğinizin arkasındaki temel güçlerdir. Gerçekte dünya apaçık cehenneme doğru gidiyor olabilir ama; eğer sizi huzurlu, sevgi dolu, sessiz ve sağlam kılacak bilginiz, anlayışınız ve aklınız varsa, o zaman, karmaşa icindeki bir dünyada, kendinizi yönetmeyi başarabilirsiniz. Bu, kendini hoş görme ya da gerçeklerden kaçma değil, kendiniz ve bunun sonucu olarak da, başkaları için yapabileceğiniz en önemli şeydir. Bugün, liderliğin en derin ve en önemli şeklinin, taburları savaşa ya da ekipleri rekabet pazarına yönlendirmek, hatta bir millet ya da organizasyon yönetmekle pek az ilgisi vardır. Liderlik, diğerlerine, kendilerini görmeleri ve tanımaları, kendi değerlerini ve kendilerinin başkalarınin gozundeki değerlerini tanımalarına, ve eylemlerini ,kendi değerleriyle aynı çizgide gerceklestirmelerine yardım etme yeteneğidir. Bu; bütünlük, şeffaflık, egosuz, alçak gönüllü, ilgili, verici olmak diye adlandırılır. Kısacası, “iyi bir insan olmak”. Kısa bir başlık, buna karşın büyük konu. Soru: Yaşamınızı canlı bir ders ya da başkalarının yaşamlarına bazı önemli katkılarda bulunma fırsatı olarak mı, yoksa yalnızca anlamsız bir yeme, buluşma, kutlama ve uyuma süreci olarak mı görüyorsunuz? Düşünce: Eğer yaşamınızı bir katkıda bulunma fırsatı olarak görüyorsanız bu hangi alanda/ şartlarda olabilir? Eylem: Şimdi,bunun için ne yapacaksınız? |
– Bölüm 7: TAM NİTELİKLİ ZİHİN Yaşamımızın her anında, uyanık olduğumuz her dakika boyunca, düşünce yaratırız. Düşünceler, tohumlardır. Gelecek, bizim düşüncelerimizin içindedir, aynen, çiçeğin, tohumun içinde ihtiva edilmesi, meşe ağacının tasarımının meşe palamudunun içinde olması gibi. Düşüncelerimizi sözlü hale getirdiğimiz anda, başkalarının zihinlerine tohum ekeriz. Ortaya çıkma yasası gereği, eğer, bu düşünceler beslenir ve güçlendirilirse, bunlar gerçeğe dönüşür. Bu nedenle, ne söylediğimize dikkat etmemiz gerekir, çünkü, zihinler sözlerimize ne kadar çok hayat verirlerse, düşüncelerimiz de o kadar daha kuvvetli hale gelir, ve o kadar çabuk gerçeğe dönüşür. Günümüzde, kişilere medyada kendini ifade fırsatı verildiği ve onlar da düşüncelerini duyuru haline getirdikleri zaman, bunların çok çabuk gerçekleştiğini sıklıkla görmekteyiz. Örneğin, bir antrenör, taraftarlara, takım kaybederse çok da kötü olmayacağı konusunda demeç verirse, hem takımı hem de taraftarlarını bu görüntüyü, dolayısıyla kaybetme gerçeğini, önceden yaratmaya davet etmektedir. Ve sıkı durabilirsiniz, bu gerçekleşir! Gerçekte, yaşamı yönetmek olan kendini yönetmek, düşüncelerinizden haberdar olmak ve onların niteliğini kontrol etmek demektir. Düşünceleriniz olumlu mu, olumsuz mu, gereksiz mi, mutlu mu, sevgi dolu mu, yönetici mi, şüpheci mi, sıkıntılı düşünceler mi? Onları izleyin, değerlendirin, değiştirin. Sizin ve başkalarının geleceği buna bağlı. Kendi düşünüşünüzün farkına varmayı öğrenirken, biraz daha az konuşmaya çalışın. Kaderiniz yarattığınız düşünceler ve kullandığınız sözlerin içinde saklı durumdadır. Bu, hemen açığa çıkmayabilir, ama kısa zaman sonra olacağına şüphe yoktur. Soru: Son zamanlarda topluluk içinde gerçek olmasını istemediğinizi söylediğiniz iki şey nedir? Düşünce: Geçmişte düşündüğünüz ve söylediğiniz gerçeğe dönüşmüş olan iki şey söyleyebilir misiniz? Eylem: Şimdi yukarıdaki dört örneği alın ve onların yerine ne söyleyebilirdiniz, yazın. |