İnsanlar söylediklerinizi unuturlar,
İnsanlar yaptıklarınızı da unuturlar,
Ama onlara neler hissettirdiğinizi asla unutmazlar.
Yukarıdaki alıntı Maya Angelou’dan aktarılmıştır.
Resimdeki metin: “Eğer başkalarının mutlu olmasını istiyorsanız, şefkati pratik edin. Eğer mutlu olmak istiyorsanız, şefkati pratik edin”. Dalai Lama
Birinin söyledikleri kaç defa size ilham verdi ya da “şevkinizi” kırdı? Bir gözden geçirin; gerçekten onların söyledikleri mi yoksa varlıkları ve sözleriyle sizde bıraktıkları hisler mi buna neden oldu?
Peki, durup kendinize, diğer insanlara neler hissettirdiğinizi hiç sordunuz mu? İnsanların söz ve davranışlarının bizde uyandırdıkları hislerin bilicinde olmamıza rağmen ne sıklıkla başkalarında bıraktığımız etkileri derinlemesine düşünüyoruz?
Kibarlık ve düşmanlık birer kelime değil histir. Çocukluk anılarımıza dönüp bir baktığımızda, en büyük etkiyi bırakan nedir acaba? Bu belki bir öğretmenin içimizi rahatlatması, bize güven vermesidir veya sınıfın belalısının alay etmesidir. Tüm sözlerin uçup gitmiş olmasına rağmen, o hislerin bugüne kadar hala ruhumuzda kilitli kalmış olduğunu görürüz.
Resimdeki metin: “Gittiğiniz her yere sevgi yayın. Kimsenin daha mutlu hissetmeden size gelmesine hiç izin vermeyin”. Rahibe Teresa
Kelimelerin iletişimimizin sadece %7’si olduğu söylenir. Ton, vurgulama, vücut dili, kişinin duruşu ve saygınlığı da aynı zamanda tıpkı sözleri gibi, bize mesaj verdiği diğer birtakım tavırlarıdır.
İnsanlar ünlü bir guru veya bir yönetim uzmanını dinlemeye geldiklerinde, bu onun artık insanları etkileyeceği zaman değildir. O bu işi daha önceden yapmış olduğu için takipçileri gelip daha fazlasını almak ister. “Etkilemek” takipçilerin ruhunda olumlu bir izlenim bırakılmasını anlatan anahtar bir kelimedir.
Ama peki yolumuza çıkan olumsuz izlenimlerle nasıl başa çıkarız? Bir başka çok güçlü bir hanımefendi Eleanor Roosevelt ise “İznin olmadan, hiç kimse sana kendini değersiz hissettiremez!” fikrini savunuyordu. Öyleyse bu şu soruyu akla getiriyor: Söz konusu hissi hissettiren mi daha güçlü yoksa hisseden mi?
Ben Eleanor ile aynı fikirde olmaya meyilliyim! Hiç kimse bize hiçbir şey hissettiremez çünkü bilinçli olarak ya da olmayarak vereceğimiz karşılığı biz seçeriz. Karşı tarafa, kalbimizi istedikleri gibi oynamaları için onlara açarcasına kendi gücümüzü veren aslında biziz.
Maya Angelou bilge sözlerini söylerken, inanıyorum ki, o eylemlerimize önem vermemiz ve her zaman başkalarında iyi hisler bıraktığımızdan emin olmamız gerektiğini kast ediyordu. Eleanor’un sözleri ise başkalarının yolumuza fırlattıklarına karşı bizi korumayı amaçlıyordu. Her ikisi de aynı derecede önemli…
Resimdeki diyalog: Neden çok mutlusun?!? Hiçbir fikrim yok!
Eylemlerimiz ve auramız sözlerimizden daha yüksek sesle konuşur. Bunu kontrol etmenin bir yolu: “İnsanlar biz geldiğimizde mi yoksa giderken mi daha mutlular?” sorusunu sormaktır. Eğer daima başkalarına saygı gösterir, onurlandırır ve genel olarak iyi bir his verirsek, o zaman kim etrafımızda olmak istemez ki? Öte yandan, eğer daima suçlar ve eleştirirsek, insanlar köşe bucak kaçar. Sözlerimiz tatlıyken düşüncelerimiz tam tersi ise tahmin edin; hangisi daha kolay fark edilir?
Ayrıca, hepimizin birbirimiz için bir ayna olduğumuzu hatırlamamız gerekir. Başkalarında gördüğüm aslında içimde olanın bir yansımasıdır. Bu bir yoginin neden başkalarında, hatalarına bakmaktansa, daima olumluyu görmeyi amaçladığının nedenlerinden biridir. Bu yaklaşım daha olumlu olmamıza yardım ederken, diğerlerinin de kendileri için bu olumlu vizyonu hissedebilmelerine olanak sağlar.
Daima en yüksek titreşimi yaratmayı seçmek yani herkes için iyi hisler beslemek ve müşfik dileklerde bulunmak, ruhsal varlıklar olarak görevimizdir. Bu önce kendimizle başlar.
Resimdeki metin: Biz birbirimizin ışığının bir yansımasıyız.
Sonuçta her şey hislerle ilgilidir. Hepimiz yaptıklarımızı güçlü, huzurlu, sevilen, takdir edilen olmak ve onur duymak için yapıyoruz. Yaşamın özü, en yüce ve en çok mutluluk veren hisleri ifade ve tecrübe etmektir.
“Şimdi … kontrol etme zamanı”: İnsanlar biz geldiğimizde mi yoksa giderken mi daha mutlular? İnsanlar ne söylediğini değil ama onlara – sevinçli veya hüzünlü – ne hissettirdiğini hatırlayacaklar!
Aruna Ladva