HUZURU YENİDEN CANLANDIRMAK (5 Bölüm)
1 Bölüm: Huzur neden daima yeniler, canlandırır?
Huzur hem varlığınızın kalbi, hem de hayat gücünüzdür. Eğer içsel huzurunuzla beslenmesi için
kalbinize, ruhsal kalbinize düzenli olarak dönmediyseniz, sürekli olarak bitkin, yaralı, hiperaktif ve gerçek bir acele ve endişe bağımlısı olursunuz. Çok şükür ki, bunlardan hiçi birini henüz sergilemiyorsunuz, öyle değil mi?
Huzur, gerçek anlamını ve önemini kaybetmiş gibi görünen sözlerden birisidir. Gerçek huzur savaşın eksikliği veya iki taraf arasındaki çatışmayı çözmek değildir. Gerçek huzur, zihnin durumunu şekillendiren, olumlu ve odaklanmış düşünce meydana getiren, davranışlar ve tutumla ifade edilen bir varoluş durumudur.
Huzur, olanları şu andaki haliyle kabul etmektir; her şeyin gelecekte daima gelişebileceğinin idrakiyle dengelenir. Huzur, aynı fikirde olmasanız da, başkalarının görüş açılarının kabullenilmesidir. Huzur ancak içimizdeki her türlü huzursuzluk ve bunun nedenleri çözüldüğü zaman mümkündür. Huzur, önce kişiseldir ve ancak o zaman başkaları için bir dilek olabilir. Huzur sizin ebedi ve değişmez doğanız, gerçek tabiatınızdır. Hepimiz gerçek tabiatımızla bağlantıyı kaybetmiş durumdayız.
Öyleyse, önce gelen hangisidir, huzur mu, affetmek mi? Kendimizi ve başkalarını affetmenin içsel huzuru sağlayabileceği doğrudur. Ve aynı zamanda, sürekli olarak affetmeyi öğrendiğinizde, içsel huzurun kalitesinin derinleştiği de doğrudur. Kalbimizde her zaman bulunan içsel huzuru yeniden keşfedip bu huzur hakikatini tanıyarak yaşadığınızda, artık affetmek de pek gerekli değildir. Neden mi? Çünkü, hiç kimsenin sizi incitemeyeceğini, dolayısıyla da size ait olan, siz olan huzuru bozamayacağını idrak etmişsiniz demektir.
Kendi içsel huzurunuzla yeniden bağlantı kurduğunuzda, fiziksel gözlerle değil, fakat üçüncü gözünüzle daha net görebilirsiniz. Huzurun mevcudiyeti, duygusal karmaşanın bulunmaması demektir. Duygusal özgürlük var olduğunda, içsel gözünüz dış dünya tarafından veya iç dünyanızdaki anılar nedeniyle, rahatsız edilmez. Bu da, üçüncü gözün, aklın gözünün ‘hakikati görebilmesi’ demektir.
Huzurlu zihin ve huzurlu kalple, gözünüz, doğru ile yanlışı, gerçek ile sahteyi ayırt etmek olan gerçek faaliyetini yerine getirebilir ve böylece yüksek-kaliteli kararlar alınabilir.
O zaman üç konuda karar verebilirsiniz:
Bu, içsel huzurun yeniden canlanmasını oldukça önemli hale getiriyor! Öyleyse, huzuru ilk, affetmeyi ise ikinci sıraya alalım. O zaman, eve giden hangi yolu seçeceğinize karar verebilirsiniz.
2 Bölüm: Huzuru Seçmek
Eğer öfke savaşmaksa, huzur, savaşın tersidir. Bu kişisel ve toplu uyumun temelidir. Her gün, her an elimizde olan, net ve basit bir seçimdir. Çoğu insan huzurdan ibaret bir dünyayı seçmekle birlikte, zamanlarının çoğunu da, kendi kafalarında ve sonra da kişisel ilişkilerinde savaşmakla harcarlar. Çoğu kişi huzurlu bir yaşam seçer, çoğu böyle bir yaşam kurmaya çalışır, bunu sadece öfkenin veya çevremizde huzuru bozanların etkisinde kalmanın normal olduğu hakkındaki eski inançlarına uymak için yaparlar. Huzuru bozanlar hepimizi kuşatmaktadır, onlar sadece en küçük veya en büyük nedenlerle öfkelenenlerdir. Öfkelerinin kökündeki nedenden habersiz, onu kanıtlamak için binlerce neden bulabilirler. Duygusal karmaşaları öylesine derin, duygusal bağımlılıkları öylesine güçlüdür ki, barışın, huzurun bir zayıflık olduğunu beyan ederken, öfkenin aslında güçsüzlüğün bir şekli olduğu fikriyle muhtemelen alay edeceklerdir.
Eğer kişisel yaşamınızda huzuru, barışı seçerseniz, o zaman üzüntüden özgürleşmeyi de seçmişsiniz demektir. Bununla beraber, bu seçimi yaşamak ve desteklemek için, huzurunuzun yerini, huzurunuzun gerçek doğasını ve bu huzur gücünü nasıl kullanacağınızı yeniden keşfetmeniz gerekir.
Doğaya bakmak için biraz zaman ayırın. Ağacı görün, çiçekleri gözlemleyin, çimenleri fark edin. Doğadaki her şey, doğal olarak ve huzurlu, barışçıl bir şekilde olur ve yaşanır. Huzur, doğanın doğasıdır. Bitkiler huzur içinde büyür, tomurcuklanır, çürür ve ölür. Doğadaki elementler bile huzur içindedir, ta ki biz onların dengelerini ve uyumlarını kontrol etmeye yeltenip, karışmaya karar verinceye kadar…
Şimdi insanların eylemlerini gözlemleyin. Başkalarıyla meşgul olmadıkları zamanlar, genç ya da yaşlı, büyük bir çoğunluk, hatta karmaşık ve huzursuz anlarda bile, huzurlu bir şekilde davranır ve huzurlu olan kendi doğalarını ifade ederler. Doğaları huzurlu düşünceler ve huzurlu eylemlerde ifade bulur. İnsanlar, tabiat gibi, doğalarında temelde huzurludurlar. Elbette ki öfke hakkındaki bu zararlı, yanlış eski inançlara yakalanmadıkları sürece.
Her şeyin doğası özünde bulunur ve homo sapienlerde ( yani siz ve ben) de varlığın içindedir. İnsanoğlunun doğası varlığının bilincinde bulunmaktadır. Bu gene sizsiniz ve benim, çünkü bizler bilinciz. Bütün niyet ve amaçlarda, benlik bilinçtir. Çoğumuz yaşamlarımızda bazı zamanlarda, (ve çok şükür ki çoğumuz için her gün) kendi huzurlu doğamızı deneyimler, tadar ve ifade ederiz. Bu çok doğaldır, sadece fark etmeyiz. Derhal farkına vardığımız şey, doğal olmadığımız zamanlardır, örneğin stresli, korku dolu veya öfkeli olduğumuz zamanlar. Fakat bu duygusal bulutlar daima geçer ve neticede, kendi huzurlu benliğinizin koltuğuna geri dönersiniz. Evet, şu gerçektir: bazı insanlar sürekli olarak aksi, gergin ve bir şeye öfkelenmiş görünürler. Evet, bazı günler sanki devamlı sınırda yaşıyormuş ve aralıksız hayal kırıklığı ve öfkeye kapılmışsınız gibi hissedersiniz. Fakat o zaman bile, kendi gerçek huzurlu doğanızda bulunan ferahlığın mabedinde gevşeyin. Meşgul günlerin sonunda, hemen hemen herkes evine gider, ne yapmak için? Oturmak, gevşemek ve huzurlu olmak için.
Aslında, günün sonunda eve dönmeniz gibi, içgüdüsel olarak doğru ve iyi olduğunu bildiğiniz, kendi içsel huzurunuza geri dönmeye çalışır durursunuz. Bu sanki, kendi hayat gücünüzü, kendi tabiatınızın gücünü de bulacağınızı bildiğiniz yerdir. Sanki içgüdüsel olarak, kendi içinizde huzurlu olmadıkça hayatınızın bir değeri olmadığını bilirsiniz. Sanki, ancak önce huzurlu olduğunuzda güçlü olabileceğinizi bilirsiniz. Sanki mutlu ve doyumlu bir yaşam için, içsel huzurun mutlak temel olduğunu daima bilmekteymişsiniz gibi.
Bunu da biliyoruz, çünkü çoğumuz hayatını boyun eğerek değil, fakat huzurlu, barış içinde geçiren birisini tanımışızdır. Huzurlarıyla yaşamışlar, başkalarıyla korku ve öfkeden özgür olarak meşgul olmuşlar ve olumlu bir şekilde huzurlu ve huzurlu bir şekilde olumlu kalmışlardır. Bu kişiyi küplere binenlerden daha uzun zaman hatırlarız. Başka bir kişinin huzuru, daha derin ve daha uzun ömürlü bir etki bırakır. Bütün düşündükleri ve yaptıkları doğal olarak olumlu ve iyidir. Ve biz gerçekten olumlu ve iyi bir kişinin beraberinde olduğumuzda, onların hayatımıza daha fazla ve daha uzun girmelerine izin vermeye eğilimli oluruz. Onlar kalplerimizde daha geniş ve daha derin izler bırakırlar. Bu nedenle huzur insanoğlunun orijinal, esas doğasıdır. Fakat eğer huzur bizim gerçek doğamızsa, eğer huzur daima ‘benliğinizin’ temelinde ise, bunu neden bilmiyorsunuz, neden hissetmiyor ve neden daha fazla kullanmıyorsunuz?
3 Bölüm: Kendi Huzurumuzu Neden Hissetmiyoruz?
Dünyanın çevre ve biyolojik sistemlerini kirletmeden önce, belirli kirleticilerin bilinçlerimizi bulutlandırmasına ve zehirlemesine izin verdik. Bunun endüstriyel artıklarla alakası yoktur, fakat her çeşitli kimlikle alakalıdır.
Her şey yeni, saf ve taze olarak başlar. Tıpkı tabiatın bir zamanlar yüzde yüz yeni ve mükemmel olması gibi, bizim bilincimiz de bir zamanlar saf ve mükemmeldi. Ve saf bir bilinç kendisini sadece kendi olduğu şekliyle tanır. Saf bir bilincin, saf bir benliğin ilk özelliği veya orijinal durumu huzurdur. İçsel benliğin bütünlüğü hiçbir şey hakkında, özellikle de ‘ben kimim’ le alakalı hiçbir çelişki olmaması demektir. Geçmişte bir zaman, fiziksel şeklimizle başlayıp, sonra arazi, mevki, mal ve insanlar gibi, dış şeylerle, kendimiz olmadığımız şeylerle kendimizi özdeşleştirmeye başladık. Kimliklerin bu şekilde çeşitlenmesi, ilk yanılsamalarımızı tetikledi ve karmaşaları yarattı, içsel bütünlüğümüze bir seri yanlış mesajlar yolladı. O anlarda, içsel huzurumuz bozuldu, hepsi farklı kimliklerle şekillenmiş olan, endişeli düşünme ve duygusal fırtınaların bulutları içinde kayboldu. Bu nedenle, günümüzde pek çok kişi kimlik krizi nedeniyle acı çekmektedir, fakat bu krizin içinde yaşamaya öylesine alışmışlardır ki, bunun bir kriz olduğunun nadiren farkına varırlar. Ne olmaları gerektiğinden emin değillerdir. Kendilerini sürekli olarak başkalarıyla kıyaslarlar. Düzenli olarak başkaları gibi olmaya özenirler. Hatta başkalarının yaşam tarzlarını taklit ederler; kim ya da ne olduklarını bilmediklerinin bütün işaretleri… Ve eğer kim olduklarını bildiklerinden eminlerse, bunun getirdiği istikrar uzun sürmez, çünkü daima ‘benliğin’ dışındaki ‘bir şeye’ dayalıdır, ki bu da mutlaka değişime maruz kalacaktır. Başka bir deyişle, her birimiz kendimizi olmadığımız bir şeyle özdeşleştirmeyi öğrenmişiz.
Gerçek – kimliğin bu kaybı, en derin seviyede, ruhsal seviyede, korkuya neden olur. Ve korktuğumuz şey gerçekten olursa, kızar ve kontrol edemeyeceğimiz bir şeyi kontrol etmeye çalışırız , ki bir daha olmasın.
Benlik ‘gerçek benliğinin’ farkındalığını kaybettiği anda, benlik duygusunu olmadığı başka bir şeyin içinde kaybeder. Benlikten uzaklaştıran yolculuk hepimizi bir kimlik krizine sokar; bu daha sonra ortak bir kimlik krizi haline gelir. İç ve dış dünyalarımızda tüm üzüntü ve huzursuzluklara neden olan budur. Bu üzüntü veya huzursuzluk, kimlik krizinin neden olduğu duygusal acıyı köreltmek için hayatımızda çeşitli şekillerde ortaya çıkar; bağımlılık, suistimal, bir başkasına tabi olma ve yoksunluk hissi gibi.
Sadece kim ve ne olduğumuzu bilmiyoruz. Sanki hepimiz uzun bir yolculuk yapar ve hepimiz uzaklara, bir karmaşa ormanına doğru seyahat ederiz. Akıntımıza ve şimdiki müşkül durumumuza açıklık getirmek ve çözüm bulmak için mücadele ederken, zihnimiz karışmıştır. Sonuçta, müşterek olarak son derecede korkunç, öfkeli ve huzursuz bir dünya yarattık. Bizim içsel karmaşamız ve müşterek yanılsamalarımız dünyanın şimdiki durumuna ve dünyadaki insan ilişkilerinin durumuna yansımaktadır.
Bununla beraber, bütün haberler kötü değil. İyi haber; orijinal benlik, ve bunun saf ve huzurlu doğası, her birimizin içinde mevcuttur. Hepimiz orijinal özümüzü korumaktayız; bu özde içsel alanımız ve bu alanı aydınlatan ışık, ebediyen huzurludur. Bu alana ulaşmak sadece bir saniyelik bir yolculuktur ve mesafe yoktur. Bu yöntem meditasyondur.
Meditasyon dış dünyanın durumunu yadsımak veya bundan sakınmak değildir. Meditasyon, iç dünyamız için iyileştirici bir işlevdir. Bu, mevki, güç ve sahiplenme gibi, dış dünyaya bağlı pek çok sahte kimlik yanılsamasının çözümüne imkan verir. Bu, daima olduğunuz gibi, bütün ve eksiksiz olan kendi gerçek benlik duygunuzu yeniden keşfettiğiniz bir işlevdir. Bu içsel çalışma bir kez yapılınca, bir yansıma olarak dış dünya da bunu izler.
4 Bölüm: Huzurun Zaten Orada Olduğunu Nereden Biliyorsunuz?
Aslında bu sorunun, ‘ İçsel özümle nasıl yeniden bağlantı kurarım?’ diye okunması gerekiyor. Yaşam boyu korku, öfke ve keder olarak görünmesinden sonra, kendinizi nasıl yaradılıştan huzurlu bir varlık olarak tanıyabilirsiniz? Gerçek doğanızın huzurlu olduğunu ve ruhsal kalbinizin bir huzur kaynağı olduğunu nasıl bilebilirsiniz? Sadece binlerce yıldır meditasyonun amacı olan, doğrudan deneyimle. Meditasyon yolculuğunda, dikkatiniz bir süre için bilinçli olarak bütün dış konulardan çekilir ve içe odaklanır. Aslında öz-farkındalık demek olan kendi bilincinizin içine gittikçe, sizi ilerlemekten alıkoymaya çalışan bazı engel ve rahatsızlıklarla karşılaşırsınız. Bunlara geçmişteki deneyim, arzu ve gelecek endişelerinin formunu alan düşünce kalıpları da dahildir. Ve sonra da, küçükken başkalarından öğrenilmiş olan pek çok yanlış inancın sesi mevcuttur. Diğer iç engellerimizse kendinizi olmadığınız nesne, kişi ve yerlerle özdeşleştirmeyle şekillenen düşünce ve duygularınıza dair, derin bir şekilde koruduğunuz alışkanlıklarınızı kapsar. Kalbinize, içsel huzurunuza geri dönerken bunları durdurmak, meditasyonun başarısında en önemli sırdır – bunlardan hiç biriyle MEŞGUL OLMAYIN. İlk ve en önemlisi, meditasyon, düşüncelerinizle meşgul olmamayı, kendinizi bunlardan ayırmayı ve sonra da bunları sadece gözlemlemeyi öğrenmektir.
Bir tren istasyonunda kalabalık bir platformda yürüdüğünüzü hayal edin. Gitmek istediğiniz yere ait treninin durduğu yerin, platformun diğer ucu olduğunu biliyorsunuz. Yoldaki hiç kimseyle durup konuşmuyorsunuz. Bunu yaparsanız, geç kalacaksınız. Devamlı yeni insanlarla dolup boşalan bir platformda herkesle meşgul olursanız, treninize ulaşmayı başaramazsınız. Meditasyon da tamamen böyledir. Tıpkı SİZİN yakalamanız gereken bir tren olduğu için, insanları boşaltamayacağınız gibi, sadece kendi iç huzurunuzun koltuğuna erişmek istediğiniz için de bilincinizdeki bütün düşünceleri boşaltamazsınız. En azından çok iyi pratik yapmış bir meditasyoncu oluncaya kadar.
Kendinize düşünce, duygu, anı veya aklınızdaki seslerden hiç birisi olmadığınızı hatırlatın. Siz onları yaratansınız, fakat onlar siz değildir. Aslında, onlar “bir yabancılar platformu”nu temsil ederler. Kendi benliğinize tam şu anda pişmanlık ve suçluluk duymadığınızı, bunların geçmişten gelen hayaletler olduklarını hatırlatın. Ve hayaletler gerçek değildir. Kendinize tam şu anda yarın için kesinlikle endişe veya korkularınız olmadığını, bunların da hayal edilen geleceğin içindeki hayaletler olduğunu hatırlatın. Siz bir hayalet değilsiniz, gerçeksiniz, ve sadece tam şu anda, sadece şu anın içinde bulunuyorsunuz.
Meditasyonunuza başlarken, ne zaman eski düşünce ve anılar yaklaşırsa, bunları ağırlamamaya hazır olun. Onların geçip gitmesine izin verin. Bunu yapınca, gittikçe daha sakinleştiğinizi fark edeceksiniz. Ve sanki içsel huzurunuz size gelecek. Sanki yolunuzdaki hiç kimseyle konuşmak için durmayacağınıza dair söz, bilincinizin platformundan yayılacak. Eğer, bir anlık bir farkındalık kaybı ile, meşgul olmaya başlar ve belki de düşüncenin içinde kaybolursanız, anı veya endişe, bunun farkına varır varmaz, ilişkinizi kesin ve ilerleyin. Hatta ara sıra şöyle söylemek de yardımcı olabilir, ‘ Ben huzur olan esas halime geri giden yoldayım.’ Ve bunu bilmeden önce, eriştiğinizi, içinizde huzurlu olduğunuzu idrak edecek ve o anda huzur olduğunuzu fark edeceksiniz. Huzur içinde olacaksınız, barış içinde olacaksınız, huzurun kendisi olacaksınız. Çok uzun zamandır başka bir şey hissedilmemiş gibi
5 Bölüm
Gözlemleyin, Farkında Olun
Eriştiğiniz ve kendinizi huzurlu bir varlık olarak fark ettiğinizde, eve giden yolda meditasyon yapan bütün ruhsal yolcuların düştüğü ‘pusuyu’, ‘ tuzağı’ ve ortak ‘ hatayı’ gözlemleyin.
Pusuya düşmeniz fazla sürmeyecek. Diyelim ki siz trendeki lüks kompartmanı keşfeden ilk kişisiniz. Çok çabuk bir şekilde, konforunuzu duyan pek çok kişi size katılır ve aynı yerde sizinle birlikte olmak isterler. Hatta bazıları önünüzdeki uzun yolculukta, sizi yerinizden etmeye bile yeltenebilir. Konfor bir mıknatıs gibi hareket eder. Bu nedenle de bütün eski düşünceler/anılar/endişe kalıpları, bir şekilde ihmal edilmiş olma duyguları; bu düşünceler ne keşfetmiş olduğunuzu görmek ve hissetmek isterler. Şimdi bunları göz ardı etme zamanı DEĞİL, fakat gelmelerine izin vermek ve onların gözlerinin içine bakmak ve onlara huzurunuzu vermek zamanıdır. Her birine huzur hediyesini verin. Bunu yapınca, huzurunuzun gerçek olup olmadığını fark edersiniz. Eğer öyleyse, o zaman sizin huzurlu halinizin güçlü varlığında çözülürler. Sizi rahatsız edecek güçleri kalmaz. Eğer bu gerçek içsel huzur değilse, sizi tahrik eder ve kendi yüzlerce refakatçilerinin dolup taşmakta olduğu, bilincinizin platformuna geri sürüklerler. Çok geçmeden kaynaşan düşünce kalabalığının içinde yeniden kaybolursunuz. Böyle olduğu zaman başarısızlık nedeniyle kendinizi dövmeyin, sadece koltuğunuza geri dönün; huzurunuza geri dönün.
Tuzak, huzur duygusunu sabit, düzenli ve sürekli kılmaya çalıştığınızda, huzur duygusunu bırakmama eğilimidir. Bunu yaptığınız anda, huzurunuz adeta uzağa kaçar, bu biraz da onlar sahiplenmeye çalıştığınızda insanların yaptığına benzer. Meditasyon sizin, huzur varlığının, huzurlu olması, huzuru hissetmesidir, fakat buna tutunmaya çalışmak, veya sadece öylesine içine dalmak değildir. O oldukça sübtildir ve pratik yaptıkça ustalaşılması gereken bir sanattır. Hayatta her hangi bir şeye tutunmaya, bırakmamaya çalıştığınız anda, onu baskı altına alır, öldürürsünüz, böylece kendi içsel huzurunuzu bozarsınız. Bu bir çeşit şiddettir. Huzurlu duygularınızın, sonbaharın renkleri gibi, derinliği ve yapıyı değiştirmesine izin verin. Beklentiye girmeyin, yargılamayın ve kontrol etmeye yeltenmeyin. Çok geçmeden huzurlu halinizin daha uzun ve daha derinleşerek sürdüğünü fark edeceksiniz. Tüm bu esnada kendinizin ve dünyanın tamamen farkında olursunuz.
Pek çok kişinin meditasyonda yaptığı hata sübtil gururdur. Adeta şöyle söyleriz, ‘ Bana bakın. Ben trendeki en iyi koltuğu kaptım. Bana bakın, bunu huzurum için yaptım. İyi yapmamış mıyım?’ Elbette ki bu, eski moda, ben merkezci düşüncelerden birisidir. Bunu yaratır yaratmaz, istemeye istemeye gerçek kendinizin, huzurunuzun tersine gidersiniz. Huzur hakkındaki hakikatin tabiatına uygun gitmek, huzurun yalnızca kendiniz için değil, dünya için olduğunu fark etmektir. Bu vermek içindir, yaymak içindir, nakletmek içindir, paylaşmak içindir. Bunun, ancak etrafınızdaki huzursuz kişilere verdiğinizde desteklenebileceğini fark etmek sübtil bir idraktir. Bunu idrak ettiğinizde, aynı zamanda huzursuzluğun titreşimlerinin nasıl dışa doğru yayıldığını da idrak edersiniz. Bilinçli olarak başkalarına ve dünyaya huzurunuzu serbest bıraktığınızda, bunun tüm gücünü hissedersiniz.